Bu hafta, uzun süre birlikte olduğum bir dostumdan, bir yol arkadaşımdan bahsedeceğim sizlere. O’nunla pek çok şeyi paylaştık, yaşamımızı birlikte geçirdiğimiz dönemde. Beni tanıyanlar O’nu da tanıyacaklar kolayca. Benim, O’nunla ilgili hislerimi ve düşüncelerimi, O’nunla ticari olarak işbirliği yapan işyerlerindeki arkadaşlarımın da paylaşacağını düşünüyorum.
Bilmeyenler için O’nu üçüncü göz olarak anlatacağım sizlere. Dramatik bir yaşam hikâyesi var aslında, paylaşılması ve üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Benim biraz kırgınlığım var O’na karşı ama dostluğumuz, geçmişimizin tortuları ve bana kazandırdıkları O’nun vefasızlığından daha büyük olduğu için hala O’nu izliyor, O’nu anlatıyoruz.
Geçtiğimiz Cuma bu dostumuzun bir tarafına felç indi. Düzelir mi bilemem. Bu üzücü durum benim de bu satırlara sarılmama neden oldu.
Evet, yaşlı değil ama hızlı yaşadı,
Yaşlıdan daha yaşlı oldu O,
Coşkulu yaşadı hatta son dönemlerinde hep korkuttu bizleri,
İstanbul’da ama mütevazı bir çocukluğu oldu,
Bir İstanbul beyefendisi zarafeti, Anadolulu bir kalbi ve zekâsı vardı.
O’nu yanlış istikamete bu iki özelliğini bilmeyenler taşıdı.
O Anadolu’nun kalbini ve aklını taşıyordu,
Bitti denilen yerden, nereden nasıl çıktığı bilinmeyen sonsuz enerjisi ile mucizeler yaratan Anadolu’nun toplamı vardı onda.
Zeki, sivri, kendini kurtaran, sıradan başlangıçları mucizelere gebe bir çocuk,
O’da öyle idi.
Yüzünü kara çıkarmadı ailenin.
Çalıştı çabaladı ve sivrildi.
Ailenin birlikte olduğu uzak ahpaplar ile beraber devam etmeyecekti.
Gelişme ve büyüme için radikal bir karar verecekti delikanlı.
Kendine güveniyor ve başaracağına inanıyordu.
Aile bu kararına saygı duydu.
Yurt dışından destek aldı,
Kendisini geliştirecek, kendisini büyük yapacağını inandıklarıyla beraber yola koyuldu.
Yerine sığamaz oldu, Kasım/1989’da yeni yuvasına taşındı.
İlk çevre değiştirme ve güçlenmeyi de bu kararlı tutumu ile yaşadı.
Kendini sevenlerle beraber göç etti yeni ve küçük şehre.
Eski dostlarına sırtını dönmeden yeni dostlar edinmekte kararlı idi.
Nereden geldiğini, bu yolu kimlerle aldığını hatırlayarak ve bu yeni yol ayrımında “beraber yürüyeceği” dostlarını seçerken geleneklerini, birikimlerini unutmadı.
Kaynaşırlarsa büyük olunacağına inanan bir çevre oluşuverdi çevresinde.
Burada yeni ve güçlü ilişkiler yaşayacak, büyüyecek ve güçlü olacaktı.
Her fırsatı var, inancı tamdı.
Burada yeniden çevre kazandı. Yeni memleketi Sakarya onu sevdi ve bağrına bastı.
Bu küçük şehre ilk defa böyle biri geliyordu.
Herkes onun yanında olmaya, onunla çalışmayı istedi.
Büyüyeceğinden, dostlarını da büyüteceğinden emindi.
Nasıl İstanbul’dan gelirken dostlarını sırtına alıp onlarla gelmişti,
Nasıl İstanbul’dan gelen dostları O’nun çocukluğunda ve ilk gençliğinde yaptıklarını efsane gibi anlatıyordu.
Şehrin hepsi O’na ve dostlarına imrenerek bakıyor,
Onları şanslı görüyordu.
Büyüdükçe büyüdü.
Tüm ülkeye kafa tuttu.
En büyük oldu.
Artık sadece kendi şehri değil yaptığı işle ilgili olarak tüm ülkenin en büyüğü idi.
En eski ve en büyük olmanın mütevaziliğini hiç bırakmadı o dönemler.
O birlikte iş yaptıklarını da dostu saydı ve kocaman bir aile oldular.
Yaptıkları ile, geldiği nokta ile önder oldu, örnek oldu.
İstanbul’da gelen dostları ile Sakarya’dan onlara katılan dostları aralarındaki farklılığı unutup hep beraber kaynaştılar.
Dostluklar büyüdükçe O’na olan saygıları arttı.
Saygılarını çalışarak,
Saygılarını O’nu büyüterek,
Saygılarını O’nu en iyi gününde ve en kötü gününde yalnız bırakmayarak gösterdiler.
Dostluklar eskidi.
Yeni rakipleri çıkmıştı, büyümesi yetmiyordu, yenilenmesi de gerekiyordu.
Bir karar vermesi ve yeniden istikamet belirlemesi gerekiyordu.
Bu O’nun ikinci yol ayrımıydı.
En büyük ve en güçlü olursanız rakipleriniz de çok olur.
Önce yurt dışındaki dostu ile yeni bir şeyler yapması gerekiyordu,
Telaşa gerek yoktu ama ciddi bir sıkıntı vardı.
Dostları, onun bu sıkıntıya giden yolundan döndürmek zorundaydılar.
Nasıl iyi ve kötü günleri şimdiye kadar sırt sırta verip aştılar ise bunu da aşmaları gerekiyordu.
Tüm dostları en büyüğünden en küçüğüne bir telaş içinde çabalıyor, O’na bir şeyler anlatıyorlardı. Bazen dinler gibi yapıyor ama çoğunlukla dinlemiyordu.
Zaten herkesin işi kötüydü memlekette.
Dostları “bu seninkinin nedeni başka, bak herkesin işi zaten kötü iken bunları çözelim” diyorlardı.
Kendimizi masaya yatıralım ”özdeğerlendirme” yapalım diyorlardı,
Dostlarının söyledikleri bir kulağından girdi diğerinden çıktı.
Bir dönem daha bu hayat devam etti.
İkinci dönüşüm şarttı, herkes hem O’nun hem de kendisinin yaşamlarının devamı konusunda tereddüt yaşıyordu.
Kendi sağlığına da dikkat etmiyordu bu ara.
Yaşam şekil değişmeye başlamıştı.
İkinci dönüşümü yanlış anladı ve her şeyini yenilemeye başladı.
İstanbul beyefendiliğini, Anadolu zekâsı ve yüreğini unutmak ve baştan ayağa yeniden yapılanmak istiyordu.
Yeni arkadaşlar bulmaya başladı bu sıkıntılı günlerde.
Bu yeni arkadaşları iyi şeyler anlatıyordu, güzel hedefler, güzel örnekler.
Dedim ya sağlığına da dikkat etmeden kendini yıpratan bir yaşam sürerken ve yeni arkadaşları ile hem gününü gün eden, hem de güzel hayallerin kurulduğu bir dönem başladı. Yeni iyilerle, dostlarını berber bu doğru yolda yürütmenin yöntemini bulmak yerine kendisine bıkmadan yol göstermeye çalışan dostları ile yollarını ayırmaya başladı.
Şimdiye kadar biriktirdiği gelenekleri yok sayarak sil baştan yenilenince köksüz kalınacağını, sahipsiz kalınacağını unuttu.
Bilirsiniz zararlı ve yasak olan her şey caziptir, O’da bu dayanılmaz cazibeye kapıldı ve Sağlığını bozacak her şeyi yapmaya devam etti.
Artık çevresi iyi bilenle, kurtarıcılar ve danışmanlarla o kadar kuşatılmıştı ki dostlarını duyamaz hale geldi.
Hazıra dağ dayanmaz demiş Atalarımız,
Kötüye gidiş devam ede, ede
Yok, gibi yapa, yapa,
Mış, gibi yapa, yapa,
Yarın düzeleceğini söyleye, söyleye,
Eski dostlarını ve birlikte iş yaptığı arkadaşlarını küstüre, küstüre
Küçüle, küçüle
Dayanamadı ve genç yaşta felç indi bir tarafına.
Bu yeni dostlar da başladı çevresini boşaltmaya.
Eski dostlar zaten paramparça.
Zaten her giden küskün gitmiş,
Kızgınlıkları var,
Kırgınlıkları var
Şimdi hem sağlığını hem dostlarını kaybetti,
Aslında sana acımamak lazım, sen eski vefanı unuttuğun gün kötü olmaya başladın.
Kötü davrandın eski dostlarına.
Keşke yardım edebilsek şimdi sana.
Sana asla demeyeceğim, “geriye dön bak yaptığım hatalar seni bu hale getirdi”.
Sana asla demeyeceğim “keşke biraz da bizleri dinleseydin”.
Sana asla demeyeceğim” bu sana ders olsun”.
Olan olmuş, dostların nerede biliyorsun.
Sen her zaman kendi evlatlarınla ve geleneklerinle aştın sıkıntılarını,
Sen Otoyol’sun marka yaratan, şimdiye kadar ürettikleri ile Türkiye’nin insanını taşımış, yükünü taşımışsın,
Bırakma kendini diren.
Geçen Cuma duyunca artık Kamyon üretmeyeceğini, sanki bir tarafıma felç geldi onunla beraber banada.
Haftaya görüşmek üzere efendim, bu haftalık ta bu kadar.
Etiketler: ilhan düzgün, makale, otoyol sanayi
0 yorum:
Yorum Gönder