22.temmuz. 2007 seçimlerinde ülkenin pek çok kesiminde ve pek çok adayında yaşanan şok nedeniyle seçim sonuçları “ oy oranları akılla açıklanamaz” bulunmuştu.
Arşivimi karıştırırken bu seçimden sonra yazdığım bir yazımı buldum.
Bu sefer önceden paylaşayım, belki birkaç kişi görür ve aynı hataya düşmekten kurtarırım dedim.
Halkın sesi olamayanların halkın iradesini bu kadar kolay yok sayacaklarına belki şimdiden yol yakınken önlem alır da aynı sonucu yaşamaz, bu ülkenin de yaşamasını önler dedim.
Toplumsal travma yaşadıkça kaybettiğimiz toplumsal hafızamızdaki sorunu sık hatırlatmalarla aşacağımızı düşünerek, müsadenizle eski yazımı tekrar paylaşıyorum sizlerle.

22. Temmuz. 2007 seçimine itafen
(ayrıca oy oranlarını “akılla açıklanamaz” diyenlere ithaf ediyorum)
Herkes gibi benim de birkaç şey söyleme yazma hakkım var elbette. Ben de oy kullandım. Ben de tahminler yaptım seçim öncesi yakın çevremde. Ben de yanıldım. Sıralamada değil ama oranlar da ben de çuvalladım pek çoğumuz gibi.
Siyasete ait yazı yazmayı sevmiyorum. Kendimi bu konuda yazı yazmaya ehil bulmuyorum. Buna karşın herkes gibi hiç susmadan konuşuyorum desem, yorum yapıyorum desem yalan olmaz.
Pek çok seçim gördük. Pek çok seçime dair de siyaset tarihi özetinde okuduk izledik.
Birinci tespitim;
Muhafazakâr dediğimiz, takım tutar gibi parti tutuyor dediğimiz sağ siyaseti kendisine benimsemiş Türkiye’deki çoğunluğun özellikle 12 Eylül ihtilalinden sonra son derce ciddi bir ilerleme, gelişme ve değişim içinde olduğu yakaladık mı bilemiyorum.
Bu sağ siyaseti kendisine benimsemiş Türkiye’deki çoğunluk tüm sağ partilere iktidarı yaşattı. Sıra ile tamamına hükümette olma ve Türkiye’yi yönetme yetkisini verdi. Hatta adı sol olan içeriğinin sol olup olmadığının tartışıldığı rahmetli Ecevit bile bu kesimin oylarının desteği ile siyasi yaşamında ikinci kez ciddi bir oran ile iktidara getirildi.
Özetle halkımızın çoğunluğu olan sağ siyaseti kendisine benimsemiş Türkiye cumhuriyeti halkı hiç de sanıldığı, beklenildiği, umulduğu gibi muhafazakâr değil.
Özetle uzun dönemli resme bakınca son derece adaletli ve ince hesaplar ile siyasi dengenin ve fotoğrafın oluşmasını sağladığını rahatlıkla tespit edebiliyoruz.
İkinci tespitim;
Kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan siyasilere iktidar yolu ancak sağ siyaseti kendisine benimsemiş çoğunluğun vereceği emanet oylarla açılabildiğidir. Geçmişte de böyle olmuştur. Bu oyların emanet ve deneme amaçlı olduğu bir ikinci döneme taşınmamasıyla açıklayabiliyorum.
Üçüncü tespitim;
Türkiye’de seçimlerin galibi her zaman merkezin sağı olacaktır veya bu eğilimde olan çoğunluğun seçimlerin sonucunu belirleyeceğidir. Ortanın solu değil de merkezin solu olabilen sosyal demokrat partiler belki merkez ile teması sayesinde Türkiye seçmeninin çoğuna hitap edebilir durumuna gelecektir. Sosyal demokratlar Türkiye’ye ait halk tarafından kabullenecek bir merkez sol kavramı geliştirebilirler ise ikinci büyük parti olabilirler. Çünkü siyaset tek büyük parti ile yapılamaz, yapılmamalıdır.
22. Temmuz seçim sonuçlarını;
Bunca sıkıntılara, bunca fakirliğe bunca ezilmişliğe, bu kadar yolsuzluğa rağmen iktidar partisinin aldığı oyların “akıl ile açıklanamaz” şeklinde yorumlamak yerine muhalefet partisi için kendilerinin de tanımladığı bunca olumlu şartlara rağmen seçmenin alternatifi olamamalarının, inandırıcılarını bu kadar yitirmiş olmalarının nedeninde bulmaları gerekiyor sanırım. Ülkemizin toplam zekasına dil uzatacak kadar agresifleşmek hiç kendilerine ve Atatürk’ün partisine yakışmıyor.
Evet, onlarda yola devam edecekler bu kafa ile. Durup düşünmeden.
Herkes yoluna desek bu yaklaşıma tam uyar sanırım.

0 yorum:

Blogger Template by Blogcrowds