
Dinleme ihtiyaçtan doğar.
İhtiyacın farkında değil ise dinleyen kapalı olur sonucu “sağırlar diyalogu” olur.
İhtiyacın farkında ise dinleyen açık olur sonucu “iletişim” olur,
Hepimiz farklı amaçlarla dinleriz, ihtiyacınızın nedenine göre farklılaşırsınız dinlerken.
Görünüşte dinleriz bazen, dostlar pazarda görsün denir buna. Anlatanın çenesine olur olan, dinleyenin iki kulağı arasında otoban varmış gibi bir taraftan giren ses diğer taraftan transit beyne uğramadan geçer. Anlatan iletişimde olduğunu zanneder, görenler iletişim kurulduğunu düşünür o kadar.
Bazen seçici dinleriz. Yeterince İngilizce bilmiyorsunuz ve bildiğiniz kelimelerin bazılarının geçtiği bir konuşma dinliyorsunuz diyelim. Konuşmanın içeriği, önemi, anlatmak istediği, size verdiği mesajı bilemezsiniz sadece bildiğiniz kelimelerin konuşmada geçip geçmediğine dikkat edersiniz o kadar. Aynı dili konuştuğunuzda da buna benzer bir tavır içinde olduğunuz durumlar olur, anlatılan pek çok şeyin içinde sadece size yönelik “iyi” veya “kötü” sözcüklere takılır onların üzerine kurgularsınız algınızı. Buna algıda secicilik de diyebiliriz. Anlatılan değil sizin nasıl algıladığınız önemli olduğuna göre, siz kendi tavrınızı algıladığınıza göre yöneteceğinize göre anlatanın değil sizin seçerek algıladıklarınızın tavrını sergileyeceksiniz. Hani bir maçı seyreden iki rakip seyircinin maçı anlatışları arasındaki fark ne kadar derin ise bu da o kadar derin olur merak etmeyin. Bazen hiç kesişmez algılananlar, şaşırırsınız aynı maçtan mı bahsediliyor diye.
Zaman zaman saplantılı dileriz karşımızdakini, seçici dinlemenin kötü niyetli halidir diyebiliriz. Sadece saldırı var mı? Size herkes gibi eleştirip kötü mü davranılacak buna odaklanırsınız. İyi şeyler gerçek değildir sizin için, bunlar iltifattır, bunlar birazdan söylenecek kötü sözlerin alt yapısıdır, dikkatli dinleyip satır aralarında size karşı söylenecek iğneleyici, eleştirel söz ve davranışları yakalamalısınız, buna odaklanırsınız. Konuşmanın içinde size kötü bir saldırı yok ise konuşmanın çok büyük bir kısmını hatırlayamazsınız bile. Hani stand-up gösterilerde güler ama çıkınca hatırlamakta zorlanırsınız ya bu da öyle bir şey.
Durumunuzdan kaynaklı savunmacı bir tavır ile dinlediğiniz de olur. Bazen kişiliğinizden kaynaklı, bazen yaptığınız işin iyi olmamasından kaynaklı size yapılan konuşmaları savunmacı bir tavır ile dinlersiniz. Söylenilen her şeyden kendinizi sorumlu tutar ve her şeye kendinizin bakış açısından cevaplamaya, savunmaya başladığınız durumlara karşılık gelen durumlarda savunmacı kimlikle dinliyorsunuz demektir. Bu bir kişilik çıktısı da olabilir, yaptığınız bir yanlış işin içinden sıyrılma gayreti de olabilir.
En son ve en çok uyguladığımız dinleme şekli de tuzak kurucu dinlemedir. Bunu dinlerken anlatılacak konuyu, varılacak noktayı tahmin edersiniz. Varılacak nokta istemediğiniz veya olmasının sizi sıkıntıya düşürmesini beklediğiniz durumdur ve karşınızdaki konuşmanın eksik noktalarını, zayıflıklarını yakalamaya ve her fırsatta telaşla araya girip konuşmayı bozarak sözün sona erişmesini engellemeye çalışırsınız. Bu birinci tip tuzak kurucu dinlemedir ve olumlu sonuş veya beklediğiniz sonucu olmada size fayda sağlamaz. Karşınızdaki sizin niyetinizin farkına erken varır ve konuşmasını ona göre yönlendirir. Sürekli baskı altında savunma yapan takımların defansif refleksleri güçlenir ve size daha çok zorlarlar.
Diğer tarz daha sinsice ve etkilidir. Dinler, notlarınız aklınıza veya kâğıdınıza yazar, hatta konuyu açacak sorular ile daha net anlamaya çalışırsınız ki iyi bir karşı saldırı için eksikleri iyi tespit edebilesiniz. İlk fırsatı yakaladığınızda, ölümcül bir eksiklik yakaladığınızda konuya dahil olur ve bitirirsiniz işinizi. Sonra yine sonsuz sabırla bekler fırsatı yakaladığınızda tekrar birkaç cümle ile bitirirsiniz karşınızdakinin işini. Kontratak takımları böyledir, karşıdaki iyi oynadığını düşündüğü zamanlarda gölü yer.
Bu dinleme tavırları insani ve doğaldır, ben bugün böyle dinleyeceğim ile başlayamazsınız iletişime. Ama şartlar ve sizin durumunuz yukarıdaki tavırlardan birinin içine atar sizi.
Dediğimiz gibi iletişim sorunu basit değil ama kalcı bir sıkıntıdır, bulaşıcı olmasından korkuyorum ama henüz bu anlamda bir tespitim yok itiraf etmeliyim.
İletişimde dinleyenin sıkıntılarını paylaşmaya çalıştık, anlatanın hiç mi eksiği yok derseniz o başka bir hikaye.
Anlatan bazen karşısındakinin bildiğini düşünerek, bildiklerini tekrar etmemek adına sadece kendisince önemli bulduklarını anlatır karşısındakine, hangi usulde dinlerseniz dinleyin iletişemezsiniz.
Bazen de anlattığınız sizi zorda bırakacaktır, tamamını anlatamazsınız, paylaşamazsınız karşınızdaki ile. Ama anlatmanız da lazım, yalan da söyleyemiyorsunuz? Eksik anlatırsınız bu sefer. Yemin etseniz başınız ağrımaz.
Sonuç yerine;
İster anlatan olun ister dinleyen niyetiniz ve yapabildiğiniz empatinin oranınca anlar, anlaşılırsınız. Anlatırken veya dinlerken kafanızın arkasındaki kadar eksik anlar ve anlatırsınız.
Seçim var seçim anlatan da dikkat etmeli dinleyen de.
0 yorum:
Yorum Gönder