
Bazı kitaplarda kendinizi daha iyi tanımanız veya kendi kendinizi tanımlamanız için önerdikleri bir yöntem var.
Kedinizin öldüğünü düşünün. Cenaze töreninde de sizin hayatlarınızda sizi en iyi tanıyanları hayali olarak konuşturun. Yaşamınızı oluşturan hayatlarınızın tamamıyla bütünleştirdiğiniz yaşam çemberinde siz ne durumdasınız bir özet yapın kendi kendinize.
Siz insanları konuşturacaksınız, size göre konuşacaklar tanıdıklarınız, dostlarınız ve herkes.
Bu denemeyi düşünürken birden bunu değil de neleri bir an önce yapacaktınız da yapamadınız bir de onu düşünün, kimlere ne diyemeden öldünüz acaba? Hangi dostlarınıza hangi itirafı yapamadınız veya yarın yaparın diye pervasızca ertelediğiniz neler! Ve yapamadan öldüğünüz hangi hobileriniz öksüz kaldı aniden.
Bırakalım konuşulacakları,
Bırakalım arkanızdan yapılacak övgüleri,
Bırakalım yaşamdan kopuşumuzu,
Biz eksik bıraktıklarımızı düşünelim bence.
Biz öksüz bıraktıklarımıza yanalım.
Ölüm ölen için değildir, ölen bilmez ölümün acısınız, ölmek giden için değildir kalanı öksüz bırakır.
Kalan yaşamak zorluğuyla ve eksikle direniz yaşama.
Ölüme hep yaşayanlar rol biçmiş,
Ölümü hep yaşayanlar tanımlamıştır.
Oturup siz tanımlayın bakalım ölünceye kadar
Göstermediğiniz sevgi ne işe yaradı,
Söylemediğiniz övgü kalınca içinizde, ölümün ne işine yaradı?
Okşamadığınız yanaklara ulaşamayınca daha mı bir sıcak oldu avucunuz!
Kıskandığınız iyilikleri yanınızda götürünce bir faydası oldu mu bari!
İşte bunları yaşarken fark etmeyince,
Ölümde bunlar olmaksızın sizi aniden alıverince,
Kalan öksüzlüklerin toplamı yaşamın toplamını geçiverince!
Korkarız yaşarken ölümden….
Arada bir yaşarken ölünce bu öksüzleri görünce belki yaşamı ve yaşamın içindeki hayatlardaki temaslarımızı bir daha yorumlarız,
Kıskanmayız sevgileri ve dokunmaları.
Yaşamayı sevimli yaparız fark etmeden,
Ve ölünce ölüm yaşanmayanlardan öksüzleri üzeceğine kendi üzülür!
23.12.2010
0 yorum:
Yorum Gönder